TBMM’DE İKİNCİ KARABAĞ SAVAŞI VE ERMENİSTAN’IN SAVAŞ SUÇLARI PANELİ DÜZENLENDİ
TBMM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, “ABD Başkanı’nın sözde ‘soykırım’ açıklaması; hukuku, siyasi ve tarihi birikimi hiçe sayan bir açıklamadır. Bu, ABD’nin evrensel hukuk ve bilimle çelişkisini ortaya koyduğu gibi, Türkiye ve ABD arasındaki insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve karşılıklı dostluğa dayalı ilişkilerine zarar verecek mahiyette bir açıklamadır.” dedi.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un himayesinde TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından hazırlanan İkinci Karabağ Savaşı ve Ermenistan’ın Savaş Suçları Paneli ile Savaş Suçları Fotoğraf Sergisi, TBMM Tören Salonu’nda düzenlendi.
Panelde konuşan Şentop, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, “Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmasıyla başlayan gerilim ve çatışma sürecinde yaşanan hak ihlalleri ve Türkiye’deki Ermeni vatandaşların durumuna” ilişkin, bilgiye ve belgeye dayalı değerli bir rapor hazırladığını, panelin bu rapor özelinde, tarihe şerh düşmek ve meseleyi bilimsel temelde ele almak için düzenlendiğini söyledi.
Azerbaycan-Ermenistan savaşının en sıcak günlerinde TBMM heyetiyle birlikte Azerbaycan’a yaptığı ziyaret sırasında Gence’ye giderek, Ermenistan’ın yaptığı katliamı yerinde gördüğünü dile getiren Şentop, Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin, 17 Ekim’de Gence’ye orta menzilli füzelerle saldırılarında 14 sivilin hayatını kaybettiğini, 57 sivilin yaralandığını anımsattı. Şentop, bu saldırıda, 20 binanın tamamen yıkıldığını, 4 kreş, bir ortaokul ve çocuk hastanesinin zarar gördüğünü ifade etti.
Şentop, Ermenistan’ın Azerbaycan’a Saldırması ile Başlayan Gerilim ve Çatışma Sürecinde Yaşanan Hak İhlalleri ve Türkiye’deki Ermeni Vatandaşlarımızın Durumu Alt Komisyonunun, Ermenistan tarafından saldırıya maruz bırakılan Gence, Terter ve Berde’de yaptığı incelemelere, mağdurlar ve mağdur yakınlarıyla yaptığı görüşmelere, mahalden temin ettikleri maddi delillere dayalı hazırladıkları raporun, Ermenistan’ın işlediği savaş suçlarını açıkça belgelediğini belirtti.
Bu raporun, savaş suçlarını düzenleyen Cenevre Sözleşmesi’nin Ermenistan tarafından defaatle ihlal edildiğini tescil ve ilan ettiğini vurgulayan Şentop, raporda “Karabağ Meselesi”nin tarihi arka planının da gözler önüne serildiğini, tarihi olarak da Ermenistan’ın Karabağ üzerinde hak iddiasının hiçbir temele dayanmadığının, Yukarı Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunun izah edildiğini aktardı.
Karabağ meselesinin 20’inci yüzyılın son çeyreğinin bir ürünü olmakla birlikte köklerinin, 19’uncu yüzyıl sonlarına ve 20’inci yüzyıl başlarına kadar gittiğini hatırlatan Şentop, Karabağ ve Nahçıvan’da 1905, 1917, 1920, 1940, 1988 ve 1992’de Türklere yönelik yapılan soykırımlarla bölgenin, “büyük Ermenistan” hayali için etnik arındırmaya tabi tutulduğuna işaret etti.
Şentop, Karabağ’ın, özellikle Türkiye’ye yönelik sözde “soykırım” iddialarıyla meşrulaştırılmaya çalışılan “büyük Ermenistan” emelinin bir parçası olarak diasporanın da çabasıyla Ermenistan’a ilhak edilmek istendiğine işaret ederek, “Ermenistan’ın Karabağ’ı uluslararası hukuka aykırı şekilde işgal ettiği açık olmasına rağmen yaklaşık 30 yıl boyunca sorunun zamana yayılması, bu süreçte işgal altındaki topraklarda nüfus yapısının soykırım ve şiddete dayalı olarak Ermeniler lehine olacak şekilde değiştirilmeye çalışılması esasen bu ilhak amacının bir tezahürüdür. Bu süreçte sorunu çözme iddiasıyla teşekkül eden AGİT MİNSK Grubu esasen çözümsüzlüğün mimarı olmuştur.” ifadelerini kullandı.
Karabağ’ın 30 yıllık süreçte yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla talan edildiğini, 1 milyon insanın yurtlarından sürüldüğünü aktaran Şentop, şöyle konuştu:
“Ermenistan’ın Karabağ meselesinde diplomatik temelde bir barışı istemediği, bu yaklaşımından ve Ermeni liderlerin şoven açıklamalarından açıkça belli olsa da Azerbaycan ve Türkiye uzun bir süre diplomatik temelde bir çözüme şans vermek için çaba göstermişlerdir. Azerbaycan ve Türkiye’nin tüm barışçı diplomatik çabalarına rağmen Ermenistan’ın saldırgan tavrı değişmemiş ve son olarak 27 Eylül 2020’de Azerbaycan topraklarına saldırmasıyla askeri çatışmalar yeniden başlamıştır. Ermenistan saldırısıyla başlayan ve Azerbaycan ordusunun kesin ve nihai askeri zaferiyle sonuçlanan çatışmalar sonucunda Ermenistan, uluslararası hukuka aykırı olarak işgal ettiği Azerbaycan topraklarından atılmıştır.”
“Ermenistan ve Ermeni diasporasının, ‘büyük Ermenistan’ hayaline kapılarak Ermenileri sözde ‘soykırım’ iddialarıyla Türkiye’ye yönelik nefret duygularıyla tahrik etmelerinin bir sonucu olarak bölgesel istikrarsızlığın müsebbibi oldukları aşikardır.” diyen Şentop, bu durumun, Türkiye’de yaşayan Ermeni kökenli vatandaşları da üzdüğünün ve sıkıntıya soktuğunun müşahede edildiğini belirtti.
Komisyonun hazırladığı raporun bir kısmının, Türkiye’de yaşayan Ermeni kökenli vatandaşların durumuyla ilgili olduğunu aktaran Şentop, şöyle devam etti:
“Komisyon tarafından başta Ermeni Patriği ve Ermeni sivil toplum örgütü temsilcileriyle yüz yüze görüşmeler yapılmış, ‘Karabağ Meselesi’nin Ermeni kökenli vatandaşlarımıza yönelik muhtemel menfi etkileri raporda değerlendirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamızın 10. maddesi ile güvence altına alınan ve vatandaşları arasında dil, din, ırk, cinsiyet ayırımını kesinlikle reddeden bir devlet olarak ülkemizdeki kardeşlik hukukunun devamını sağlamaya kararlı olduğunu da bu şekilde göstermiştir. Hakeza bu süreçte Ermeni vatandaşlarımıza yönelik olarak hiçbir şekilde menfi bir olayın vuku bulmaması da ülkemizdeki barış ve kardeşlik hukukunun sağlamlığını göstermektedir. ABD Başkanı Biden’ın yaptığı açıklamayla ilgili Ermeni kökenli vatandaşlarımızın, başta Ermeni Patriği olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin göstermiş oldukları, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yakışan tavrı da memnuniyetle karşıladım.”
Şentop, sivillere yönelik savaş suçlarının, insanlık tarihi açısından utanılacak en ağır suç olarak telakki edildiğini, bu nedenle savaş suçlarının önlenmesi ve bu korkunç suçu işleyenlerin cezalandırılması için uluslararası hukuk normlarının kabul edildiğini, Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurulduğunu dile getirdi.
“Savaş suçunu işleyen Ermenistan, mağdurlar Türk ve Müslüman olunca uluslararası hukuk bir türlü olması gerektiği gibi işlememektedir.” diyen Şentop, komisyonunun hazırladığı rapor ile Ermenistan’ın işlediği savaş suçlarının bilançosunun çıkarıldığını anlattı.
Her şeyin, delilleriyle ortaya koyulduğunu, dünya kamuoyunun bilgisine sunulduğunu ifade eden Şentop, beklentilerinin sivilleri katledenlerin, çevreyi tahrip edenlerin, gece yarısı kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeksizin bir milleti katleden savaş suçlularının adaletin karşısında hesap vermelerinin sağlanması olduğunu vurguladı.
Şentop, aksi takdirde bu konuda kabul edilen uluslararası sözleşmelerin ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin itibar ve etkisinin kalmayacağının altını çizdi.
Şentop, ABD Başkanı Joe Biden’ın 24 Nisan’da yaptığı açıklamayla, 1915 olaylarına atıfla Türk milletine “soykırım suçu” isnat ettiği bir günün ertesinde, bu panelin düzenlenmesinin ayrı bir önem taşıdığına dikkati çekti.
İlmi delillerle ve gerçeklerle kimin soykırımcı olduğunu müfterilerin yüzüne karşı haykırma zamanının çoktan geldiğini belirten Şentop, şunları söyledi:
“Kadim bir tarihe sahip olan milletimiz, tarih boyunca büyük ve güçlü bir millet olmanın bedelini, haksız ve hadsiz saldırılara maruz kalarak ödemiştir. Bin yıl önce Türklere ve Müslümanlara karşı ekilen kin ve nefret tohumları, önce Haçlı Seferleri ile İslam coğrafyasını kan ve gözyaşına bulamış, akabinde emperyalizmin çıkarlarıyla yeniden dizayn ettiği Haçlı zihniyeti, yüzyıl önce aziz vatanımıza el uzatmıştır. Batı’da tezahür eden ve özünde Türklere ve Müslümanlara dönük kin ve nefret duygularını içeren bu hastalıklı ruh halinin bir kısım odaklar tarafından, emperyalist çıkarlar uğruna bugün yeniden canlandırılmaya çalışıldığını üzülerek görüyoruz.
ABD Başkanı’nın sözde ‘soykırım’ açıklaması hukuku, siyasi ve tarihi birikimi hiçe sayan bir açıklamadır. Bu, ABD’nin evrensel hukuk ve bilimle çelişkisini ortaya koyduğu gibi, Türkiye ve ABD arasındaki insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve karşılıklı dostluğa dayalı ilişkilerine zarar verecek mahiyette bir açıklamadır. Birinci Dünya Savaşı’nın bütün dünya ülkelerine yaşattığı zorluklar hakikati arayanlar için tarih sayfalarında kayıtlıdır. Bizler yüzyıllarca farklı birçok millet ile kapı komşusu olarak, hiçbir ayrımcılık emaresi göstermeksizin yaşayan bir devletin torunları olarak bugün de var gücümüzle barışın yanında, inanç ve kimlik dolayısıyla yaşanılan bütün ayrımcılıkların karşısında durmaya devam ediyoruz.”
ABD’nin, 2021’de bu konuya ilişkin aldığı yeni siyasi tutumun, değişikliğin, yalnızca yeni yönetimde ve bu yönetimin tavrında olduğunu ortaya koyduğuna dikkati çeken Şentop, “2021’de ne değişmiştir? Konuya dair yeni bir kanıt veya yeni bir bilgi mi ortaya çıkmıştır? ABD’nin yeni Başkanı, Birinci Dünya Savaşı tarihi uzmanı mıdır? Arşivlerde herkese açık tuttuğumuz yüzbinlerce belge arasında incelemeler mi yapmıştır yeni Başkan? Ya da konuya dair tarihçilerin yeni açıklamaları mı olmuştur? Bu soruların cevabı hepimizin malumudur. İlmi, tarihi hiçbir yeni bulgu, yeni hiçbir değerlendirme yoktur. Değişen tek şey siyasi karardır.” değerlendirmelerinde bulundu.
TBMM Başkanı Şentop, konunun hukuki ve tarihi olmak üzere iki boyutu olduğuna değinerek, hukuki olarak “soykırım”ın kapsamı son derece belirli, kullanımı çok somut şartlara bağlanmış bir uluslararası hukuk kavramı olduğunu ifade etti.
Açıkça tanımlanmış bir suça işaret eden bu kavramın, 1948 Soykırım Sözleşmesi’nde belirtildiği üzere, yalnızca yetkili bir mahkeme tarafından hüküm altına alınabileceğini belirten Şentop, “İddia edildiği gibi 1915 olaylarının ‘soykırım’ olarak tanımlanabilmesi için hukukta öngörülen şartların hiçbiri mevcut değildir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2015 ve 2017 yıllarında vermiş olduğu kararlar da 1915 olaylarına tarihi bir tartışmanın ötesinde bir anlam, bir hukuki anlam atfetmenin mümkün olmadığını açık ve net olarak ortaya koymuştur.” dedi.
Tarihin, konunun ikinci boyutu olduğuna işaret eden Şentop, şöyle konuştu:
“Türkiye tarih bakımından da haklılığı konusunda büyük bir özgüven ve rahatlık içindedir. Bu bağlamda 2005’te Başbakan olarak görev yaptığı sırada, Sayın Cumhurbaşkanımız Ermeni tarafına tarihi gerçekleri aydınlatmak üzere tarafsız bir Ortak Tarih Komisyonu kurulmasını önermiştir. Bu teklif halen masada olmasına rağmen Ermenistan şu ana kadar çağrılarımıza yanıt vermemiştir. Türkiye, tarihin bu döneminin bilimsel tartışmasına her zaman hazır, istekli ve kendinden emin bir tavırla buna muktedir bir ülkedir.
Tarihi veya hukuki temelde iddialarının tanınmasına ilişkin herhangi bir başarı elde edemeyen Ermenistan ve Ermeni diasporasının bir kısmı tarihi siyasallaştırmak için gerek üçüncü ülkelerin parlamentolarına ve bölgesel ve uluslararası kuruluşlara yönelmiştir. Ermeni tarafının tarihi gerçeklere aykırı olarak kabullendiği ve diğer ülkelere kabul ettirmeye çalıştığı söylem, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi çabalarına hatta diğer ülkeler ile ilişkilerine de gölge düşürmektedir.”
ABD Başkanı Biden’ın tarihen ve hukuken hiçbir mesnedi olmayan bu açıklamasının, Türkiye’ye bir zararı olmadığının altını çizen Şentop, 1981’de benzer açıklamayı yapan bir başka ABD Başkanı da olduğunu hatırlatarak, “Türkiye bugün çok daha güçlüdür. Dünyada ve bölgesinde çok daha etkilidir. Bu açıklamanın bölge ve dünya barışına, Ermenistan’a da bir faydası olmayacağını bilhassa belirtmek isterim.” diye konuştu.
Dünyada ve bölgede en önemli sınamalardan geçen Türkiye-ABD ilişkilerinin, Biden’ın bu açıklamasından büyük yara alacağının ve zarar göreceğinin altını çizen Şentop, “TBMM Başkanı olarak devletimize, milletimize, tarihimize yapılan bu büyük iftirayı reddediyorum. Hele hele tarihi hatta bugünü ayrımcılık, ırkçılık, soykırım, ülke dışında insanlığa karşı suçlarla sabıkalı olan ülkelerin yetkililerinin Türkiye hakkında konuşurken çok daha dikkatli olmaları gerekiyor.” ifadesini kullandı.
İnsanlık tarihi boyunca savaşlarda katledilen bütün sivilleri, kadın, çocuk ve yaşlıları üzüntüyle yad eden Şentop, şunları kaydetti:
“Bizler savaş halinde bile olsak insan olduğumuzu unutmayan, savaşın da bir hukuku olduğuna inanan bir milletiz. Kazanmak için canlı cansız önüne gelen her şeyi katleden anlayışı her zaman ve zeminde en şiddetli şekilde kınamalı ve mahkum etmeliyiz. Ermenistan’ın saldırısıyla başlayan ve 10 Kasım 2020’de Azerbaycan’ın kesin zaferiyle neticelenen çatışma sürecinde, Ermenistan tarafından işlenen savaş suçlarını kınıyor, bu insanlık suçunu işleyenlerin en kısa zamanda adaletin önünde hesap vermesinin sağlanmasını temenni ediyorum.
Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgal ve ilhak teşebbüsünün akamete uğratılması sürecinde nasıl Türkiye olarak Azerbaycan’ın haklı davasında hep yanında olduysak, bundan sonraki süreçte de uluslararası bütün platformlarda Azerbaycan ile birlikte konunun takipçisi olacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın.”